Maimonides (İbn Meymûn) ve Yahudi İnancının 13 Şartı*

.. * : Marc Shapiro’nun , “Maimonides’in On Üç İnanç İlkesi: Yahudi Teolojisinin Nihai Sözü mü?” adlı makalesine bağlı kalınarak hazırlanmıştır.

Maimonides, On Üç İnanç İlkesini Talmud Sanhedrin’in onuncu bölümüne yazdığı giriş kısmında kaleme almıştır.

Maimonides’e göre, bu ilkelerden herhangi birini inkâr eden – hatta onlardan şüphe eden – kimse, “Gelecek Dünya”da yeri olmayan bir kâfirdir. Bununla birlikte, bu ilkeler hiçbir zaman tartışmasız kabul edilmemiştir. Maimonides’ten önce ve sonra gelen birçok âlim, bu görüşlere aykırı inançlar taşımıştır.

Aşağıda, On Üç İlke’nin listesi ile bu farklı inançlara dair bazı atıflar yer almaktadır. Aksi belirtilmedikçe, bahsi geçen âlimlerin hepsi Orta Çağ otoriteleridir.

İlkeler

1. İlke
Tanrı vardır; Tanrı her bakımdan mükemmeldir, ezelîdir ve var olan her şeyin nedenidir. Diğer bütün varlıklar varlıklarını Tanrı’ya borçludur.

İtirazlar
Bazı Orta Çağ otoriteleri Tanrı’nın dünyayı ezelî maddeden yarattığına inanmışlardır (bkz. 4. İlke). Bu nedenle bu âlimlere göre Tanrı’nın var olan her şeyin nedeni olduğu söylenemez.


2. İlke
Tanrı mutlak ve benzersiz bir birliktir.


3. İlke
Tanrı cisimsizdir – bir bedeni yoktur.

İtirazlar
Maimonides, Mişne Tora’da Tanrı’nın bedene sahip olduğunu düşünen herkesin kâfir olduğunu belirtir. Buna karşılık Abraham ben David Posquieres (Rabad), Maimonides’ten daha büyük kişilerin Tanrı’nın fiziksel bir forma sahip olduğuna inandığını ifade eder. Kendisi bu görüşü benimsemez, ancak bu görüşte olanların kâfir ilan edilmesine itiraz eder.

Tosafistlerden (Talmud üzerine Orta Çağ yorumcusu) Moses ben Hasdai Taku, Tanrı’nın fiziksel bir biçim alabileceğine inanmıştır. 19. yüzyıl âlimlerinden Samuel David Luzzatto ise Tanrı’nın beden sahibi olduğu fikrini savunmuş, bedensel Tanrı anlayışının çoğu insan için düşünülebilecek tek Tanrı fikri olduğunu ileri sürmüştür.

İronik olarak, Maimonides’in kendisi de bu görüşe kısmen yaklaşmıştır. Dalâlet Ehline Rehber’de (I, 46) şöyle yazar: “Çoğunluk, varlığı kesin ve inkâr edilemez olan şeyler olarak yalnızca cisimleri kavrar.”


4. İlke
Tanrı her şeyden önce vardır. (On Üç İlke’nin daha sonraki bir versiyonunda Maimonides, Tanrı’nın dünyayı yoktan yarattığı [creatio ex nihilo] fikrini dahil etmiştir.)

İtirazlar
Abraham İbn Ezra, Tekvin 1:1’e yaptığı yorumda bara (yarattı) kelimesinin kesmek veya sınır çizmek anlamına geldiğini öne sürer. Joseph Tov Elem ve David Arama gibi bazı âlimler bunu, İbn Ezra’nın Tanrı’nın dünyayı ezelî maddeden şekillendirdiğine inandığı şeklinde yorumlamıştır. Gersonides de dünyanın ezelî maddeden yaratıldığına inanmıştır.


5. İlke
Tanrı tek tapınma ve övgü nesnesi olmalıdır. Aracılara yönelinmemeli, doğrudan Tanrı’ya dua edilmelidir.

İtirazlar
Bazı selihot duaları (oruç günlerinde ve Yüksek Kutsal Günler’de edilen tövbe duaları) ve Şabat kiddush’undan önce söylenen Şalom Aleichem ilahisinin üçüncü bölümü meleklere yöneliktir. Ayrıca Geonim’den biri (7.–11. yüzyıllar arasında Babil Yahudiliği’nin liderleri), Tanrı’ya aracılık etmeleri için meleklere yönelmenin meşru olduğunu savunmuştur (Ozar ha-Geonim, Şabat 4–6). Ona göre melekler bazen Tanrı’ya danışmadan da duaları yerine getirebilirler.

Jacob Emden (1697–1776) de meleklere aracılık için yakarmayı onaylayanlar arasındadır. Nissim Gerondi (Ran), belirli bir meleğe dua edilebileceğini savunmuştur.


6. İlke
Peygamberler ve peygamberlik vardır.


7. İlke
Musa, yaşamış en büyük peygamberdir. Hiçbir peygamber – geçmiş ya da gelecek – Tanrı’yı Musa’dan daha iyi kavrayamaz.

İtirazlar
Nahmanides ve Gersonides, Mesih’in Tanrı hakkında Musa’dan daha fazla bilgiye sahip olacağını düşünmüştür. Habad hareketinin kurucusu Şneur Zalman (1745–1813), Likutei Amarim adlı eserinde Musa’nın peygamberlik yetilerinin ünlü kabbalist İzak Luria’nınkinden daha büyük olmadığını ifade etmiştir.


8. İlke
Tora gökten gelmiştir. Bugünkü Tora, Tanrı’nın Sina’da Musa’ya verdiği Toradır.

Yorum
Bu ilke, her zaman tek bir Tora metni olduğunu ve 930 yılında ben Aşer tarafından tesbit edilen Masoretik metnin bu metin olduğunu varsayar.

İtirazlar
Talmud (Baba Batra 14b–15a; Makot 11a), Tora’nın son 8 ayetini Yeşu’nun yazdığını aktarır. İbn Ezra son 12 ayetin Yeşu tarafından yazıldığını ileri sürer. Midraş Tanhuma ise Büyük Meclis’in (Pers sürgünü dönemindeki Yahudi liderler) metinde bazı tashihler (tikkun soferim) yaptığını belirtir.

Menahem ben Solomon ha-Meiri, tekil “Masoretik metin” yerine “Masoretik eserler”den söz eder.

Solomon ben Aderet (Raşba), Tora’nın Talmud’daki versiyonuna uyması gerektiğini tartışır. Aryeh Loeb Guenzberg (18. yy), bazı kelimelerin nasıl yazılacağı konusundaki şüpheler nedeniyle her Yahudi’nin Tora yazma yükümlülüğünün artık geçerli olmadığını söyler. Benzer şekilde, Moses Sofer (1762–1839), Tora yazmadan önce bereket duasının gerekmediğini, çünkü belki de Talmud’un versiyonunun doğru olup yazılan Tora’nın geçersiz olabileceğini ileri sürmüştür.


9. İlke
Tora asla yürürlükten kaldırılmayacak, ona hiçbir şey eklenmeyecek veya çıkarılmayacaktır; Tanrı başka bir Yasa vermeyecektir.

İtirazlar
Joseph Albo, teorik olarak, Musa’nınki gibi doğrulanabilen bir misyona sahip bir peygamber gelirse, On Emir dışında kalan emirlerin kaldırılabileceğini ileri sürmüştür.


10. İlke
Tanrı, insanların fiillerini bilir ve onlardan habersiz değildir.

İtirazlar
İbn Ezra’ya göre, “Bütün [Tanrı] bireyi genel olarak bilir, ayrıntılı şekilde değil.” Bu, Tanrı’nın insanların genel eylemlerini bildiği ama ayrıntılarını bilmediği şeklinde yorumlanmıştır. Gersonides bu fikri geliştirerek Tanrı’nın tümelleri bildiğini, tikelleri ise bilmediğini savunmuştur.


11. İlke
Tanrı, Tora’nın emirlerine uyanları ödüllendirir, yasaklarını çiğneyenleri cezalandırır.


12. İlke
Mesih günleri gelecektir.

İtirazlar
Talmud’daki Rabbi Hillel (önceki ünlü Hillel ile karıştırılmamalı) şöyle demiştir: “İsrail için Mesih olmayacaktır, çünkü onlar Mesih’i zaten Hizkiya zamanında görmüşlerdir (Sanhedrin 99a).”


13. İlke
Ölüler diriltilecektir.


Sonuç

Yahudilikte ihtilaf olağan dışı değildir. Ancak hukuk geleneğinde mahloket l’shem şamayim – yani “gökyüzü adına (Tanrı adına) yapılan tartışma” – kavramından söz edebilirken, Maimonides’e göre dogmatik ilkeler söz konusu olduğunda tartışmaya yer yoktur. Bu ilkelerden sapmanın sonuçları ağırdır.

On Üç İlke’yi sıralayıp açıkladıktan sonra Maimonides şöyle der:
“Bir kişi bu temellerin hepsini mükemmelen anlayıp inanırsa, İsrail topluluğuna girer ve onu sevmek ve merhamet etmek gerekir… Fakat biri bu temellerden herhangi birinden şüphe ederse, İsrail topluluğundan çıkar, temelleri inkâr eder ve ‘fidanlıkta dalları kesen’ (Talmud’daki sapkın Elisha ben Abuyah’ya atıf) olarak adlandırılır. Ona nefret etmek ve onu yok etmek gerekir.”

Bu ölçüte göre, eserleri bugün hâlâ incelenen İbn Ezra, Nahmanides, Rabad, ha-Meiri gibi saygın otoriteler dahi, Maimonides’in sınıflandırmasına göre kâfir sayılacak; yalnızca ahirette kurtuluşları olmayacak değil, aynı zamanda İsrail’in gerçek üyeleri olmayacak ve hak ettikleri tek şey küçümseme olacaktır.

Peki bundan ne sonuç çıkarılabilir?

Muhtemelen bu âlimlerin kâfir oldukları ya da Maimonides’in ilkelerinin yanlış olduğu sonucu değil (zira çoğu durumda Maimonides’ten ayrılıklar görece küçüktür). Bu analizden çıkarılabilecek asıl sonuç, On Üç İnanç İlkesinin – Maimonides’in ileri sürdüğü şekliyle – hiçbir zaman normatif olmadığı, Maimonides’in düşündüğü kadar tanımlayıcı ve bağlayıcı bir rol oynamadığıdır

Yorum bırakın