“Dört Büyük Hata”, Nietzsche’nin Batı dünyasındaki felsefe tarihini gözden geçirirken gördüğü en büyük hataları dile getirir. Dört Büyük Hata, Alman filozof Friedrich Nietzsche’nin tüm ahlaki ve dini önermelerin temeli olduğunu savunduğu, insan aklının nedensel ilişkilere dair düşebileceği dört hatadır. İlk kez 1889’da yayımlanan Putların Alacakaranlığı adlı kitabında ortaya konan bu hatalar, Nietzsche’nin “tüm değerlerin yeniden değerlendirilmesine” karşıt bir zemin oluşturur. Nietzsche, diğer insanlar üzerinde güç uygulamak isteyen teologların bir icadından başka bir şey olmadığını iddia ettiği “insan sorumluluğu” kavramını reddederek insanları geleneksel ahlaki ve dini sistemlerden özgürleştirmek istemiştir. Erdemli davranışların mutlulukla sonuçlandığını savunan çoğu din ve ahlak sisteminin aksine, Nietzsche bunun tam tersini savunmuştur. Nietzsche’ye göre, “mutluluk” gibi bilinçli olarak kontrol edemediğimiz içsel psikolojik durumlar aslında insan iradesinin değil, erdemli davranışın gerçek nedenleridir.
Dört Büyük Hata aşağıdaki gibidir:
Sebep ve Sonucu Birbirine Karıştırma Hatası (Irrthum der Verwechslung von Ursache und Folge)
Nietzsche ilk hatayı “neden ve sonucun karıştırılması” olarak adlandırır. Nietzsche bunu hataların en kötüsü olarak adlandırır. Bunu “aklın içsel sapkınlığı” olarak tanımlar ve din ve geleneksel ahlakla ilişkilendirir. Nietzsche bu hatanın bir örneğini İtalyan yazar Luigi Cornaro’nun (1467-1566) eserinde tartışır. Cornaro, uzun ve sağlıklı bir yaşam elde etmenin bir yolu olarak sınırlı kalori alımının belirleyici olduğu ölçülü bir yaşamı savunmuştur. Nietzsche, Cornaro’nun bu tavsiyede bulunarak sonuçla nedeni karıştırdığından emindir. Bunun yerine, “moleküler değişimin olağanüstü yavaşlığı ve düşük enerji harcama oranı olan uzun yaşamın ön koşullarının, onun yetersiz beslenmesinin nedeni olduğunu” savunur. Nietzsche, Cornaro’nun kısıtlı kalorili diyetinin etkisinin değil, aslında nedeninin uzun ömürlülüğe veya uzun bir yaşama yatkınlık olduğunu iddia eder.
Nietzsche ayrıca ahlaki ve dini ifadelerin hatalı olduğunu, çünkü nedenlerle sonuçları karıştırdıklarını savunur.
Örneğin şu ahlaki ifadeyi ele alalım: Eğer P erdemli ise, o zaman P mutlu olacaktır. Nietzsche bunun tam tersinin doğru olduğunda ısrar eder: Eğer P mutluysa, o zaman P erdemli olacaktır. “İyi yapılandırılmış bir insan, ‘mutlu bir insan’,” diye yazar, ”belirli eylemleri gerçekleştirmek zorundadır ve içgüdüsel olarak diğer eylemlerden kaçınır… [İnsanın] erdemi mutluluğunun bir sonucudur.” Nietzsche’nin görüşüne göre, içgüdüden kaynaklanan “kolay, gerekli, özgür” olma özelliği taşıyan şey iyidir. Erdemli davranışın ayırt edici özelliği bilinçli çaba değil, içgüdüdür. Nietzsche’ye göre çoğu ahlaki özdeyiş, belirli ahlaki davranışların bireysel ahlaki faillerin özgün geçmişleri ve koşullarına bakılmaksızın herkes için uygun olduğunu öne süren mutlakçı bir konumu yansıtır. “Nietzsche, faillerin, farklı tip-olgular tarafından oluşturuldukları ölçüde, esasen birbirlerinden farklı olduklarını savunur. Nietzsche aynı zamanda bu doğal tip-olguların belirli faillerin gelişeceği farklı koşulları belirlediğini savunduğundan, tek bir ahlakın herkes için iyi olamayacağı sonucu çıkar.”
Yanlış Nedensellik Hatası (Irrthum einer falschen Ursächlichkeit)
Nietzsche, “ yanlış nedensellik hatası” olarak adlandırdığı ikinci büyük hatayı tartışır. “Bir düşünceye neden olunduğunu kim sorgulayabilirdi?” diye sorar. Nietzsche, herkesin düşüncelerin bilinçli bir zihne sahip bir düşünür tarafından meydana getirildiği varsayımını kabul ettiğini belirtir. Nietzsche, “’iç dünya’nın hayaller ve irade-i cüz’iyyelerle dolu olduğunu” belirterek bu varsayımı sorgular. Bu “ hayaller ”den biri de irade ya da seçim yetisidir. Nietzsche “irade artık harekete geçmez, dolayısıyla artık hiçbir şeyi açıklamaz” diye yazar. Güdü kavramı da aynı sorundan muzdariptir. Nietzsche güdüyü “eylemin bir yan meselesi” olarak adlandırır. Ego da aynı şekilde yalnızca zihinsel bir “hayalettir” ve herhangi bir fiziksel etkiye neden olamaz. Nietzsche bu yanlış nedensellik hatasının “ruh” ve “Tanrı” tartışmasının kökeninde yattığını düşünür.
Nietzsche, insanların yanlışlıkla özgürce karar verdiklerine inandıklarını ve bu kararları “içsel gerçeklere” veya irade, ruh ve ego kavramlarına atfettiklerini ileri sürer. Nietzsche bu üç kavramın varlığına karşı çıkar. Örneğin, irade olayların meydana gelmesine neden olmaz, yalnızca onlara eşlik eder (Nietzsche ayrıca bazı olaylara herhangi bir iradenin eşlik etmemesinin mümkün olduğuna işaret eder). Benzer şekilde, Nietzsche ruhun, güdü biçiminde, bir eyleme yalnızca eşlik ettiğini, ancak onun nedeni olmadığını savunur. Son olarak, egonun basitçe bir kurgu olduğunu savunur. Kısacası, insan davranışları için ruhani nedenler yoktur.
Hayali Nedenler Hatası (Irrthum der imaginären Ursachen)
Nietzsche üçüncü büyük hatayı “hayali nedenler hatası” olarak tanımlar. İnsanlar olaylara anlam vermek için açıklama arama eğilimindedir. Nietzsche “sadece gerçeği tespit etmekle asla tatmin olmayız” der. Uzakta bir ses duyan bir kişi bunun nedenini araştıracaktır. Nietzsche her olayın ona anlam katan bir nedeni olduğu varsayımına şüpheyle yaklaşır. “Duyularımızın belirli bir durumu tarafından önerilen fikirlerin, bu durumun nedeni olarak yanlış yorumlandığını” yazar. Bedensel duyumların aslında fikirlerin sonucu değil nedeni olabileceğini tavsiye eder.
Nietzsche, hayali nedenler hatasının temelinde tanıdık olanı tercih etmeye yönelik psikolojik eğilimlerin yattığını iddia eder. “Tanıdık olmayanın tehlike, endişe ve kaygı içerdiğini, temel içgüdünün bu acı verici durumlardan kurtulmak olduğunu” yazar. Açıklamaların korkuyu hafifleterek rahatlık sağladığını gözlemler. Nietzsche, “sonuç olarak, belirli bir neden öne sürme biçiminin giderek daha fazla baskın çıkma eğiliminde olduğunu” iddia eder. Bir açıklamanın diğerine tercih edilmesi, tüm çelişkili kanıtları dışlayacak bir zihin katılığına yol açar.
Nietzsche, istenmeyen olayların dini ve ahlaki açıklamalarının acı verici hisleri hafifletmeye ve belirsizlikle ilgili korkuları bastırmaya yardımcı olduğunu iddia eder. Nietzsche, “günah ‘ın sözde hoş olmayan hisleri açıkladığını, ’Tanrı’ya güven ”in ise sözde hoş hisleri açıkladığını fark eder. “’İyi vicdan’ denilen şeyin fizyolojik bir durum olduğunu ve bunun iyi bir sindirimin sonucu olabileceğini” yazar. Nietzsche, iyi sağlığın Tanrı’ya güvenmenin bir sonucu değil, daha ziyade nedeni olduğunu öne sürer.
Nietzsche, bir olay meydana geldiğinde, bu olayın zihinde fikirlere, öznenin yanlışlıkla orijinal olayın nedeni olduğuna inandığı fikirlere neden olduğunu savunur. Nietzsche, bir olayın nedenlerine ilişkin kafa karışıklığını, bilinmeyenin neden olduğu rahatsızlığı ortadan kaldırmaya yönelik temel bir insani psikolojik ihtiyaca bağlar. “Bilinmeyen bir şeyin izini bilinen bir şeye kadar sürmek,” diye yazar, ”hafifletici, yatıştırıcı, tatmin edicidir ve dahası bir güç hissi verir.”
Nietzsche, insanın bilinmeyene ya da açıklanamayana karşı duyduğu bu nefretin, insanların fikirleri gerçek doğruluklarından ziyade yalnızca duygusal çekiciliklerine dayanarak kabul etmelerine neden olabileceği konusunda uyarır. Nietzsche, bir olayı yaşarken, öznenin bu mevcut olayı hafızasında geçmişteki benzer olaylarla karşılaştırdığını anlatır. Sonuç olarak özne, söz konusu olayın gerçek nedenlerini incelemek yerine hafıza alışkanlıkları olan “nedensel yorumlar” geliştirir. Nietzsche’ye göre bunun nedeni, bellekte bulduğumuz nedenlerin ya da olayların tanıdık oldukları için bizi rahatlatmasıdır. “Yeni”, ‘deneyimlenmemiş’ ya da ‘tuhaf’ olan nedenlere değer verilmez, çünkü bunlar bilinmeyene ilişkin kaygımızı yatıştırmaz.
Nietzsche’ye göre bu neden tanımlamaları, düşünce sistemlerine dönüşene kadar giderek daha yaygın hale gelir (Nietzsche bunlara örnek olarak iş dünyasını, romantik aşkı ve Hıristiyanlığı verir). Bu tür sistemlerle ilgili sorun, nihayetinde “diğer nedenleri ve açıklamaları dışlamalarıdır”. Nietzsche’ye göre düşünce sistemleri, insanların olayların gerçek nedenlerini belirlemelerini ve doğrulamalarını engelleyen epistemolojik bir barikat olabilir…
Özgür İrade Hatası (Irrthum vom freien Willen)
Nietzsche dördüncü büyük hatayı “özgür irade hatası” olarak tanımlar. Nietzsche özgür irade kavramını “insanoğlunu ‘sorumlu’ kılmak amacıyla şimdiye kadar var olmuş en korkunç teolojik hile” olarak görür. Nietzsche sorumluluk hakkında konuşmayı yargılama ve cezalandırma arzusunun bir yan ürünü olarak görür. Nietzsche özgür irade kavramının kökenini rahiplere kadar götürür. “Eski toplulukların başındaki rahiplerin kendileri için ceza verme hakkı ya da Tanrı için bunu yapma hakkı yaratmak istediklerini” yazar. Ayrıca yaşamın bütününden ayrı bir şey olmadığını da açıklar. Bir amaç uğruna yaşayan özgür iradeye sahip birey kavramı, hayal gücünden doğan bir başka puttur.
“Hesap verilebilirliğin arandığı her yerde, genellikle onu arayan cezalandırma ve yargılama içgüdüsüdür. Şu ya da bu durumda olmak iradeye, niyetlere, hesap verilebilir eylemlere dayandırılırsa, oluş masumiyetinden yoksun bırakılmış olur: irade doktrini esasen cezalandırma, yani suçlu bulma amacıyla icat edilmiştir.”
