Penn Etkisi

Almanya’da neden saç kesimi pahalı ama araba ucuz ve Türkiye’de göreceli olarak tam tersi bir durum var bilmek isterseniz, yazının geri kalanını okuyun.

Penn etkisi, yüksek ve düşük gelirli ülkeler arasındaki reel gelir oranlarının, piyasa döviz kurlarında gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) dönüşümüyle sistematik olarak abartıldığı yönündeki ekonomik bulgudur. Penn Dünya Tablosu* ile bağlantılıdır ve en azından 1950’lerden bu yana tutarlı bir ekonometrik sonuç teşkil etmektedir.

* Penn World Table (PWT), Kaliforniya Üniversitesi, Davis ve Groningen Üniversitesi Groningen Büyüme Kalkınma Merkezi’ndeki akademisyenler tarafından ülkeler arasında ve zaman içinde reel GSYH’yi ölçmek için geliştirilen ve sürdürülen bir dizi ulusal hesap verisidir. Birbirini izleyen güncellemelerle ülkeler (şu anda 183), yıllar (1950-2019) ve sermaye, verimlilik, istihdam ve nüfus verileri eklenmiştir. Veritabanının mevcut versiyonu olan versiyon 10, yaşam standardının, ekonomilerin üretken kapasitesinin ve verimlilik düzeylerinin bir ölçüsü olarak kişi başına düşen göreli GSYH’nin karşılaştırılmasına olanak sağlamaktadır. Dünya Bankası’nın Dünya Kalkınma Göstergeleri gibi diğer veri tabanlarıyla karşılaştırıldığında, kapsanan zaman dilimi daha geniştir ve ülkeler arasında ve zaman içinde üretkenliği karşılaştırmak için yararlı olan daha fazla veri vardır.

Penn World Table verilerine ulaşmak için tıklayınız.

Klasik ekonomi, döviz kurları hakkında basit tahminlerde bulunmuştur; bir sepet malın, ortak bir para birimiyle (altın gibi) ödendiğinde dünyanın her yerinde kabaca aynı miktara mal olacağı söylenmiştir. Buna satın alma gücü paritesi (PPP) hipotezi denir ve çeşitli ülkelerdeki mallar arasındaki reel döviz kurunun (RER) bire yakın olması gerektiği şeklinde de ifade edilir. Zaman içindeki dalgalanmalar bu teori tarafından beklenmekte ancak küçük ve sistematik olmayan dalgalanmalar olarak öngörülmekteydi.

1940 öncesi PPP hipotezi ekonometrik destek bulmuştur, ancak İkinci Dünya Savaşı’ndan bir süre sonra, Pennsylvania Üniversitesi’nden bir ekip tarafından yapılan bir dizi çalışma modern bir ilişkiyi belgelemiştir: daha yüksek gelirli ülkeler, piyasa döviz kurları ile karşılaştırıldığında, yurt içinde üretilen malların fiyatlarının (karşılaştırılabilir fiyat endeksleri ile ölçüldüğü üzere) sürekli olarak daha yüksek olduğunu göstermiştir.

Ülkeler arasında GSYH’leri karşılaştırmak için yaygın bir uygulama döviz kurlarını kullanmak olmuştur. Ancak bu, ticareti yapılan ürünlere dayanan bu göreli fiyatın ekonomideki tüm göreli fiyatları temsil ettiğini, yani her bir para biriminin satın alma gücü paritesini (PPP) temsil ettiğini varsayar. Buna karşın PWT, çıktının uluslararası ticarete konu olup olmadığına (örneğin arabalar) bakılmaksızın (örneğin saç kesimi) farklı harcama kategorileri için her ülke içindeki ayrıntılı fiyatları kullanır. Bu ayrıntılı fiyatlar, genellikle ülkenin PPP’si olarak adlandırılan genel bir göreli fiyat seviyesinde birleştirilir. PPP’leri hesaplamak için kullanılan ayrıntılı fiyatlar, Dünya Bankası tarafından Uluslararası Karşılaştırma Programı (ICP) kapsamında yayınlanan verilere dayanmaktadır.

Tek fiyat yasası gereği, tamamen ticarete konu olan malların fiyatları konuma göre büyük farklılıklar gösteremez (çünkü alıcılar en düşük maliyetli konumdan tedarik edebilir). Ancak çoğu hizmetin yerel olarak sunulması gerekir (örneğin kuaförlük) ve mobilya gibi birçok mamul malın yüksek nakliye maliyetleri (ya da tersine, düşük değer/ağırlık veya düşük değer/yığın oranları) vardır, bu da tek fiyattan sapmaları (satın alma gücü paritesi ya da PPP sapmaları olarak bilinir) kalıcı hale getirir. Penn etkisi, PPP sapmalarının genellikle aynı yönde meydana gelmesidir: gelirlerin yüksek olduğu yerlerde, ortalama fiyat seviyeleri tipik olarak yüksektir.

Bazı ülkelerdeki işçiler diğerlerine göre daha yüksek üretkenliğe sahiptir. Bu, gelir farklılığının nihai kaynağıdır. (Verimlilik artışı olarak da ifade edilir.) Bazı emek yoğun işler üretkenlik yeniliklerine diğerlerinden daha az duyarlıdır. Örneğin, yüksek vasıflı Zürihli bir hamburgerci, İstanbul’daki meslektaşından daha üretken değildir (hamburger/saat cinsinden) ancak bu işler yerel olarak yapılması gereken hizmetlerdir. Sabit üretkenliğe sahip sektörler aynı zamanda taşınamayan ürünler (örneğin saç kesimi) üreten sektörlerdir – durum böyle olmalıdır, aksi takdirde emek yoğun işler dışarıdan tedarik edilirdi. Yerel ücret seviyelerini (yüksek üretkenliğe sahip) Zürihli mühendislerle eşitlemek için, çalışan başına hamburger üretim oranı uluslararası bir sabit olsa bile, Zürihli fast food çalışanlarına Moskovalı fast food çalışanlarından daha fazla ödeme yapılmalıdır.

Peki burada şöyle bir soru oluşmaktadır, Penn etkisi eğer üniter yapıdaki ülkeler içinde ve AB gibi insan kaynaklarının dolaşım serbestisi olan bir siyasal birlikte de geçerli midir? Cevap evet, özellikle İngiltere AB’de iken vuku bulan Polonyalı su tesisatçısı prototipi buna iyi bir örnek oluşturmaktadır. Polonyalı işçi emeğinin karşılığının İngiltere’de saat başına birim para cinsinden daha yüksek olduğunu bilmektedir ya da Sivaslı bir işçi İstanbul’da daha yüksek günlük para alacağını bilirse ne olur? Penn etkisine yol açan şartlar giderilmeden bu doğal etkilerin ortadan kalması imkansızdır. Meseleye bir de tersten bakarsak, ne olur? Yani hayatın daha ucuz ve pahalı olduğu iki çalışma yeri seçeneği olan ama emeğin karşılığının her iki durumda da sabit olduğu kamu çalışanları örneği, burada da kamu çalışanı eğer ek bir gelir elde edemezse (ki kanunen yasak olmasına rağmen dünyanın her yerinde geçinmekte zorlanan kamu görevlisi ya ek iş yapacak ya da görevini kötüye kullanarak ek gelir elde etmeye çalışacaktır) hayatın daha ucuz olduğu küçük şehirlere yönelecektir. Bunun çözümünün en azından ülke içinde kamu çalışanlarının da bölgesel olarak mevcut olandan daha yüksek maaş farkları ile teşvik edilerek bazı şehirlerin dezavantajarının ortadan kaldırılmasıdır.

Yorum bırakın